Orhan Kotan (şiirler)
1 sayfadaki 1 sayfası
Orhan Kotan (şiirler)
Arkadaşlar eminim birçoğunuz bu ismi ilk kez duyuyorsunuz bu ismi . Bir çok şiiri bestelenmiş sürgünde ölen bir sanatçımızdır .Şiirlerini okumak istersnz diye düşündm
AKLANACAK DÜNYA
alnının orta yerinde
bir azap dövmesi hayat
ve kader
acının
çilenin harmanıdır
yiğitlik zulmün sofrasında
dayanmak da
direnmek de
yarın bunları böyle yazacak
yarın bunları böyle yazacak
aklanacak direnme günleri
kavga aklanacak
aklanacak dost da
düşman da
gökyüzü kandan
irinden azade
gökte
suda
toprakta
ilk cemre ile
aklanacak dünya
zordur zorbalığı omuzlamak
yokluğu
acıyı omuzlamak
gönül vermek ateş kusan kavgaya
bir idam fermanı gibi belalı
uzak bir umut gibi yalnız.
ve mayın gibi döşenmek
hesabı kitabı görülmüş
zincirlenmiş dağlara
sonra dostun nice dost
düşmanın nice düşman olduğunu görmek
fırtınayı
tufanı göğüslemek
yenilmemek
yıkılmamak
zordur
açlığın gencecik gelinlere pusu
ve körpe canlara mezar olduğu
anasını sattığımın dünyasında
dayanmak
direnmek
ve bir bayrak gibi gerilmek
zulmün
zorbalığın
dönekliğin önüne
zor olan bir şey daha var elbet
alnının orta yerinde
hıyanetin mührü
ve göğsünün gürültüsünde
korku yatarken
aydınlık günleri düşlemek
sevgiyle
içtenlikle öpmek çocukları
ve dünyaya
gururla bakabilmek...
kimseyi suçlamayacaksın elbet
umut kör kuyulara tutsak
inanç zindana zincirlenmişse
kör bir bıçak gibi çaresiz
boş silahlar gibi yaslıysalar
yorgunsalar
bin yılların köleliğinden
şifresi çözülmeyen bir haber gibi
gözlerinin içinde duracaksın.
alnının orta yerinde
bir azap dövmesi hayat
ve kader
acının
çilenin harmanıdır
yiğitlik zulmün sofrasında
dayanmak da
direnmek de
yarın bunları böyle yazacak
yarın bunları böyle yazacak
aklanacak direnme günleri
kavga aklanacak
aklanacak dost da
düşman da
gökyüzü kandan
irinden azade
gökte
suda
toprakta
ilk cemre ile
aklanacak dünya
zordur zorbalığı omuzlamak
yokluğu
acıyı omuzlamak
gönül vermek ateş kusan kavgaya
bir idam fermanı gibi belalı
uzak bir umut gibi yalnız.
ve mayın gibi döşenmek
hesabı kitabı görülmüş
zincirlenmiş dağlara
sonra dostun nice dost
düşmanın nice düşman olduğunu görmek
fırtınayı
tufanı göğüslemek
yenilmemek
yıkılmamak
zordur
açlığın gencecik gelinlere pusu
ve körpe canlara mezar olduğu
anasını sattığımın dünyasında
dayanmak
direnmek
ve bir bayrak gibi gerilmek
zulmün
zorbalığın
dönekliğin önüne
zor olan bir şey daha var elbet
alnının orta yerinde
hıyanetin mührü
ve göğsünün gürültüsünde
korku yatarken
aydınlık günleri düşlemek
sevgiyle
içtenlikle öpmek çocukları
ve dünyaya
gururla bakabilmek...
kimseyi suçlamayacaksın elbet
umut kör kuyulara tutsak
inanç zindana zincirlenmişse
kör bir bıçak gibi çaresiz
boş silahlar gibi yaslıysalar
yorgunsalar
bin yılların köleliğinden
şifresi çözülmeyen bir haber gibi
gözlerinin içinde duracaksın.
Geri: Orhan Kotan (şiirler)
UMUT
Vurdukça kızgın demire
Hünerli balyoz
Umut
Asla yenilmeyecektir.
BU SEVDA
Seni gökyüzlü çocuklar
Nazlı gülüşlerde verir
Bu sevda sağ komaz beni
Sağ komaz, beni öldürür
İÇTEN İÇE
kimi zaman fırtınadır borandır
kimi zaman işkence zindan
paslı bir kurşun gibi bağrımızdadır
içten içe yuvalanır durmadan
SON YERİNE
Kirsiz-passız, arı duru özümüz
Namussuza kanlı hançer sözümüz
Çok uzaktır dostlar, çok uzak bizim yolumuz
Düşüne dövüşene bin selam olsun
MART ŞİİRLERİ
çoğalt gecenin kapılarını
zulmün kasaturalarını
acıyı ve hüznü
ve ihaneti çoğalt:
artık kendimizi yargılayabiliriz!
Geri: Orhan Kotan (şiirler)
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ ADINA
yeni bir dünya için kardeşler
yeni bir dünya için bu kavga
bu kan
bu zulüm
yeni bir dünya için kardeşler
yeni bir dünya için bu sabır
bu kin
bu sancı
aç çocukların cesetleri ve küçük orospular
titreşir duvar diplerinde salhane demokrasisi
dilenci sokaklarda fukara mintanlar giyinir ihtilal
çünkü yaldızlı kolonyel şapkası
ve uzun beyaz sakalıyla finans kapital
dolarların azgın dişlilerini
dağların damarlarına geçirmektedir
canevinde mürteci bir intihar
ve işgal ordularının yüzü suyu hürmetine
hey gözünü sevdiğimin demokrasisi
başı boynuzlusu da
eli kelepçelisi.
ve dalkavuk
ve cümle üç kağıtçı namussuzu
telgrafın tellerine kuşlar konmuyor
oturmuş körpe yüreğe korkunun zindanları
ve savurmuş kara türküsü açlığın
beş vakit salahına yoksul müslümanları.
ülkem bir zulüm cenderesidir işte
kıyı köşe mezbaha
orta yer giyotin
sofraya kahır taşınıyor
akşamları, ekmek yerine
ve geceleyin eşleriyle değil
acılarıyla yatıyor, çiftleşiyor insanlarım
bakmayın bayram seyran gevişen aşaire
türküleri ezgileri yalan
kavgaları yalan
dağların o yanında
beller büken
evler yıkan
bu yanında
soygun
talan.
dönek elleri ve katil yüreğiyle ihanet
darağaçları kurmaktır cami avlularına
bağımsızlığın kahraman çocukları
mavzerlerin intiharında
mavzerlerin intiharında cıbranlı halit seyit rıza.
hilali bir türküdür dersim mağaraları
ak tolgalı mirimiran haykıramaz artık
suskundur
külhani cakasıyla milli cephe
bu dağlarda vuruldu boyunduruk
kınalı türkülerin boynuna
halkların kardeşliği adına
bu dağlarda deşildi gebe kadınların karnı
bu dağlarda boğazlandı istiklal-i tam.
oysa namlular daha soğumamıştı
ekmeğimiz yoktu
mermimiz yoktu
bin can ile
bir umut ektiğimiz
toprağımız yok.
dağlar gibi yığıldı ölüler
ve ayaklar altında namusumuz
lanetlenmiş
aç çoluk çocuk
kadınlarımız, davarlarımız
haldan bilmez
geçit vermez kanlı zilan
of off off be
tifüs ve kanser
ve siyatik
difteri
kalp yetersizliği, ülser vesaire
ve cümle illeti muzır haşeratın
bir de açlık
bir de zulüm
ah bir de zindanlar
ıssız bir uğultudur doğanın padişahı
fideler cılız
dağlarda umudun hazin sancısı
toprağın bağrında tohum kan revan içindedir.
ve kan revan içindedir türkülerimiz:
“kış günüdür güller açmaz
dallarda bülbüller ötmez
can arzular elim yetmez
vahh lımın
bırindarım
içerden
içerden yar içerden
kes bağrım yar içerden’’
işte namus
intiharı düşünür kederinden
ve bu boş tencerenin onulmaz kahrı
utanır kendi kendinden
birebir vermeyen toprak
karabasan yaşlı öküz. sebisübyan aç-susuz ne giden ne beklenen var ve dağlarda çırılçıplak eşkiyalar.
yeni bir dünya için kardeşler
yeni bir dünya için bu kavga
bu kan
bu zulüm
yeni bir dünya için kardeşler
yeni bir dünya için bu sabır
bu kin
bu sancı
aç çocukların cesetleri ve küçük orospular
titreşir duvar diplerinde salhane demokrasisi
dilenci sokaklarda fukara mintanlar giyinir ihtilal
çünkü yaldızlı kolonyel şapkası
ve uzun beyaz sakalıyla finans kapital
dolarların azgın dişlilerini
dağların damarlarına geçirmektedir
canevinde mürteci bir intihar
ve işgal ordularının yüzü suyu hürmetine
hey gözünü sevdiğimin demokrasisi
başı boynuzlusu da
eli kelepçelisi.
ve dalkavuk
ve cümle üç kağıtçı namussuzu
telgrafın tellerine kuşlar konmuyor
oturmuş körpe yüreğe korkunun zindanları
ve savurmuş kara türküsü açlığın
beş vakit salahına yoksul müslümanları.
ülkem bir zulüm cenderesidir işte
kıyı köşe mezbaha
orta yer giyotin
sofraya kahır taşınıyor
akşamları, ekmek yerine
ve geceleyin eşleriyle değil
acılarıyla yatıyor, çiftleşiyor insanlarım
bakmayın bayram seyran gevişen aşaire
türküleri ezgileri yalan
kavgaları yalan
dağların o yanında
beller büken
evler yıkan
bu yanında
soygun
talan.
dönek elleri ve katil yüreğiyle ihanet
darağaçları kurmaktır cami avlularına
bağımsızlığın kahraman çocukları
mavzerlerin intiharında
mavzerlerin intiharında cıbranlı halit seyit rıza.
hilali bir türküdür dersim mağaraları
ak tolgalı mirimiran haykıramaz artık
suskundur
külhani cakasıyla milli cephe
bu dağlarda vuruldu boyunduruk
kınalı türkülerin boynuna
halkların kardeşliği adına
bu dağlarda deşildi gebe kadınların karnı
bu dağlarda boğazlandı istiklal-i tam.
oysa namlular daha soğumamıştı
ekmeğimiz yoktu
mermimiz yoktu
bin can ile
bir umut ektiğimiz
toprağımız yok.
dağlar gibi yığıldı ölüler
ve ayaklar altında namusumuz
lanetlenmiş
aç çoluk çocuk
kadınlarımız, davarlarımız
haldan bilmez
geçit vermez kanlı zilan
of off off be
tifüs ve kanser
ve siyatik
difteri
kalp yetersizliği, ülser vesaire
ve cümle illeti muzır haşeratın
bir de açlık
bir de zulüm
ah bir de zindanlar
ıssız bir uğultudur doğanın padişahı
fideler cılız
dağlarda umudun hazin sancısı
toprağın bağrında tohum kan revan içindedir.
ve kan revan içindedir türkülerimiz:
“kış günüdür güller açmaz
dallarda bülbüller ötmez
can arzular elim yetmez
vahh lımın
bırindarım
içerden
içerden yar içerden
kes bağrım yar içerden’’
işte namus
intiharı düşünür kederinden
ve bu boş tencerenin onulmaz kahrı
utanır kendi kendinden
birebir vermeyen toprak
karabasan yaşlı öküz. sebisübyan aç-susuz ne giden ne beklenen var ve dağlarda çırılçıplak eşkiyalar.
Geri: Orhan Kotan (şiirler)
DOSTA DÜŞMANA KARŞI
bu türkü mor dağların emanetidir
firari mahpuslara bir avuç su
bir türkü dilimi içerdekine
çeyiz sandığına oyalı yazma
memeye süt
ve baharın toprağa bereketidir
sığmaz dört duvarın yasına, dikenli tele
cesur bir mermidir mavzer yatağında bu
önü kıtlık-kıran, zemheri
ardı ateş gülü
kızılcık
ve menekşedir.
bir teli asuri vurur, biri keldani
ve yeşile çalar her mevsim
petrol mavisini
kan kızılını
kavruk dudakların tuzunda tadı
fırat’ı
dijle’yi vurur
heyy bre
şahin gagasında can suretidir
kara saçlım
gül benizlim
sevdiğim
bu türkü
mor dağların emanetidir
gün kar yanığı yüze vuranda
depreşir gökçe yürek
kasketi kederde
gömleği kan
sevdası bir uçurumdur
gözleri kor tanesi
gözleri hançer
gözleri cesarettir
krizantem çiçeğidir emeği gülüm
elleri cesurdur
ve de hünerli
mor dağlarında ardında
üç koca destan
üç koca dünya
üç denklem
üç şifre
üç atom çekirdeği
ve bir çakmak
bir kıvılcım
bir de dinamit
gün kar yanığı yüze vuranda
mor dağların türküsü gelir
onlar güneşin bağrında ateş
yeryüzünde bir taze çiçektiler
namluda namusun fişengi
isyanda yürek
kara düşte
bembeyaz gerçektiler.
bin yılların sevdası
nazlım
sabır kıyısında
kin köpüğü
al almada
başaklarda
gül dudakta hasret.
söyle türkünü sen
erinme nazlı bacım
ağlamadan
karalar bağlamadan
kına gecelerinin sevincinde
lurke’de, govend’de
temirağa’da.
bu türkü mor dağların emanetidir
firari mahpuslara bir avuç su
bir türkü dilimi içerdekine
çeyiz sandığına oyalı yazma
memeye süt
ve baharın toprağa bereketidir
sığmaz dört duvarın yasına, dikenli tele
cesur bir mermidir mavzer yatağında bu
önü kıtlık-kıran, zemheri
ardı ateş gülü
kızılcık
ve menekşedir.
bir teli asuri vurur, biri keldani
ve yeşile çalar her mevsim
petrol mavisini
kan kızılını
kavruk dudakların tuzunda tadı
fırat’ı
dijle’yi vurur
heyy bre
şahin gagasında can suretidir
kara saçlım
gül benizlim
sevdiğim
bu türkü
mor dağların emanetidir
gün kar yanığı yüze vuranda
depreşir gökçe yürek
kasketi kederde
gömleği kan
sevdası bir uçurumdur
gözleri kor tanesi
gözleri hançer
gözleri cesarettir
krizantem çiçeğidir emeği gülüm
elleri cesurdur
ve de hünerli
mor dağlarında ardında
üç koca destan
üç koca dünya
üç denklem
üç şifre
üç atom çekirdeği
ve bir çakmak
bir kıvılcım
bir de dinamit
gün kar yanığı yüze vuranda
mor dağların türküsü gelir
onlar güneşin bağrında ateş
yeryüzünde bir taze çiçektiler
namluda namusun fişengi
isyanda yürek
kara düşte
bembeyaz gerçektiler.
bin yılların sevdası
nazlım
sabır kıyısında
kin köpüğü
al almada
başaklarda
gül dudakta hasret.
söyle türkünü sen
erinme nazlı bacım
ağlamadan
karalar bağlamadan
kına gecelerinin sevincinde
lurke’de, govend’de
temirağa’da.
Geri: Orhan Kotan (şiirler)
GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
çünkü isyan bıçağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
ve kederin
ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
dağ başlarının hırçınlığı savruluyor benden.
çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
miting afişleri
cesur pankartlar
ve binlerce militan
derin denizlerin aydınlığı
zorlu sabahlar
gökyüzü ve lale
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.
çünkü ben sevdiğim kızı
yaşamak gibi
halkım gibi sevdiğim kızı
/ki şiirini yazamayan
ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi
binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi
zincirlere vurulan
savaşlara yollanan
vergilere bağlanan halkım gibi
felç olmuş yalnızlıklara bırakarak
büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak
şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı
devrim türkülerini
ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını
bir kere olsun öpemeden
bir kere olsun tutamadan kaygısızca
serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini
hatta boynunu ve ayak bileklerini
bilemeden, bilemeden, bilemeden
vurdum yüreğimi şanlı kavgaya
barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte
/yiğitsen uslandır beni
ey yasakların
kahpeliğin
ve soygunların koruyucusu
türkü çağıran kızlarımı sustur
ve kahraman oğullarımı,
mezar kaza kaza kederli, kızgın
tohum serpe serpe hünerli
ve sömürüle sömürüle bomboş
ve açlığın
ve zulmün izlerini
derin uçurumlarında taşıyan ellerimi
nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi
mavzerlere sarılan ellerimi
zincirlere vur gücün yeterse.
ama adına yaşamak dersen
ot gibi, saman gibi yaşamak dersen
bir solucan gibi yerlerde sürünerek
ezilerek
sömürülerek
re-zil-ce
çatlayan tomurcuğun
doğan çocuğun çığlığını duymadan
gül benizli sevgilinin
titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya
korka korka
yana yana
her gün biraz daha derinden
her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
aç ve arkasız
köpekleşerek
yaşamak dersen
bu yürek
çat diye çatlasın ulan!
gelgelelim parlayan güneşi
emekçi halkların
kahraman halkların güneşini
şehvetle içine dolduran toprak
şimdi sımsıcak
şimdi ulaşılmaz
şimdi olgun meyvelerle dolu
bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya
ve gül benizli sevgilinin dudaklarında hayat
bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır
bıçak kemiğe dayandığı
ok yaydan fırladığı için değil
bu bezirgan saltanatı
bu zulüm bitsin diye
ağaran günler için
yeni bir dünya uğruna
yüzlerinde cesaretin onuru
ve imanlı gücü dövüşen dünyanın
emperyalizme karşı dövüşen dünyanın
ve ölüme
gülerek koşan genç savaşçıların
al bayrakları dalgalansın
kinle boğuşan yorgun yüreği
aydınlansın diye anamın.
felaketler geçirmiş anamın
dişleri dökülmüş kederli ağzı
ağlamaya hazır gözleri
safrası
ve sonsuz
ve dağları eriten sabrı,
merhameti
yani bir bütün halinde insanlığımız
yunsun, arınsın diye duru pınarlarda
alın terinin namusu kurtulsun diye
kurtulsun diye sıcak somun
acı soğan
ve çiçekli basmalar
ahdettik
vefa ettik
kelle koyduk
ölen ölür dostlar
düşmanlar heyy heyy
kalan sağlar
çünkü isyan bıçağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
ve kederin
ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
dağ başlarının hırçınlığı savruluyor benden.
çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
miting afişleri
cesur pankartlar
ve binlerce militan
derin denizlerin aydınlığı
zorlu sabahlar
gökyüzü ve lale
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.
çünkü ben sevdiğim kızı
yaşamak gibi
halkım gibi sevdiğim kızı
/ki şiirini yazamayan
ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi
binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi
zincirlere vurulan
savaşlara yollanan
vergilere bağlanan halkım gibi
felç olmuş yalnızlıklara bırakarak
büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak
şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı
devrim türkülerini
ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını
bir kere olsun öpemeden
bir kere olsun tutamadan kaygısızca
serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini
hatta boynunu ve ayak bileklerini
bilemeden, bilemeden, bilemeden
vurdum yüreğimi şanlı kavgaya
barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte
/yiğitsen uslandır beni
ey yasakların
kahpeliğin
ve soygunların koruyucusu
türkü çağıran kızlarımı sustur
ve kahraman oğullarımı,
mezar kaza kaza kederli, kızgın
tohum serpe serpe hünerli
ve sömürüle sömürüle bomboş
ve açlığın
ve zulmün izlerini
derin uçurumlarında taşıyan ellerimi
nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi
mavzerlere sarılan ellerimi
zincirlere vur gücün yeterse.
ama adına yaşamak dersen
ot gibi, saman gibi yaşamak dersen
bir solucan gibi yerlerde sürünerek
ezilerek
sömürülerek
re-zil-ce
çatlayan tomurcuğun
doğan çocuğun çığlığını duymadan
gül benizli sevgilinin
titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya
korka korka
yana yana
her gün biraz daha derinden
her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
aç ve arkasız
köpekleşerek
yaşamak dersen
bu yürek
çat diye çatlasın ulan!
gelgelelim parlayan güneşi
emekçi halkların
kahraman halkların güneşini
şehvetle içine dolduran toprak
şimdi sımsıcak
şimdi ulaşılmaz
şimdi olgun meyvelerle dolu
bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya
ve gül benizli sevgilinin dudaklarında hayat
bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır
bıçak kemiğe dayandığı
ok yaydan fırladığı için değil
bu bezirgan saltanatı
bu zulüm bitsin diye
ağaran günler için
yeni bir dünya uğruna
yüzlerinde cesaretin onuru
ve imanlı gücü dövüşen dünyanın
emperyalizme karşı dövüşen dünyanın
ve ölüme
gülerek koşan genç savaşçıların
al bayrakları dalgalansın
kinle boğuşan yorgun yüreği
aydınlansın diye anamın.
felaketler geçirmiş anamın
dişleri dökülmüş kederli ağzı
ağlamaya hazır gözleri
safrası
ve sonsuz
ve dağları eriten sabrı,
merhameti
yani bir bütün halinde insanlığımız
yunsun, arınsın diye duru pınarlarda
alın terinin namusu kurtulsun diye
kurtulsun diye sıcak somun
acı soğan
ve çiçekli basmalar
ahdettik
vefa ettik
kelle koyduk
ölen ölür dostlar
düşmanlar heyy heyy
kalan sağlar
Geri: Orhan Kotan (şiirler)
Şarkılarım Dağlara- Özgür Çağrı
Sana yalan söyleyemem
Darılırsın yavrucağım
Ağabeyin bir gün dağdan döner
Giden gelmez, geri dönmez
Bilmiyor musun yavrucağım
Sen üzülme, sıra bende
Gideceğim yavrucağım
Elverir ki çoşku
Haylaz çocuklarını boğazlamasın
Avunmak elbette kolaydır
Şehri yiğit bir türkü gibi dolaşmak
Dağlara destanlar, düşünmek kolaydır
Hapislere bir sevinç çığlığı gibi düşmek
Kızların diri gögüslerinde
Matbaalarda
Ve kongre zabıtlarında dünyayı tazelemek
Yeryüzüne depremler düşürmek
Çünkü binlerce militanın rüzgarlı macerası
Bir kurşun bile değildir namusun mavzerine
Gönlün kahpeliğine tutsaksın açıkçası
Asıl savaş alanı suskundur arkadaş
Sahipsizdir
Asıl savaşcılar afyonlu, mütevekkil
Öyleyse
Şehrin girdabında çalkalanan zulüm
Halkın şanlı isyanına işaret değil
Bodrum duvarlarına öfkeli yazıları
Tırnaklarınla kazıyorsan da
Sana yalan söyleyemem
Darılırsın yavrucağım
Ağabeyin bir gün dağdan döner
Giden gelmez, geri dönmez
Bilmiyor musun yavrucağım
Sen üzülme, sıra bende
Gideceğim yavrucağım
Bulvara dökülen bildiriler
Harcanan bunca emek, bunca değer
Fokurdayan metal potası
İşleyen rotatifler
Cesetleri iğnelemek gibi birseydir
Ve zaman usulca göz kırpıp telaşına
Homurdanarak çekip gitmiştir
Yani bu
Aşağılık bir dramdır artık
Çünkü jarjuruna
Boş kovanları dolduran adam
En azından kendinden utanmalıdır
Yani yetsin diyorum
Şarkılarınızı dağlarıma sürün diyorum
Uzatın ellerinizi diyorum
Uzatın tanışalım
HELALLAŞALIM....
Sana yalan söyleyemem
Darılırsın yavrucağım
Ağabeyin bir gün dağdan döner
Giden gelmez, geri dönmez
Bilmiyor musun yavrucağım
Sen üzülme, sıra bende
Gideceğim yavrucağım
Elverir ki çoşku
Haylaz çocuklarını boğazlamasın
Avunmak elbette kolaydır
Şehri yiğit bir türkü gibi dolaşmak
Dağlara destanlar, düşünmek kolaydır
Hapislere bir sevinç çığlığı gibi düşmek
Kızların diri gögüslerinde
Matbaalarda
Ve kongre zabıtlarında dünyayı tazelemek
Yeryüzüne depremler düşürmek
Çünkü binlerce militanın rüzgarlı macerası
Bir kurşun bile değildir namusun mavzerine
Gönlün kahpeliğine tutsaksın açıkçası
Asıl savaş alanı suskundur arkadaş
Sahipsizdir
Asıl savaşcılar afyonlu, mütevekkil
Öyleyse
Şehrin girdabında çalkalanan zulüm
Halkın şanlı isyanına işaret değil
Bodrum duvarlarına öfkeli yazıları
Tırnaklarınla kazıyorsan da
Sana yalan söyleyemem
Darılırsın yavrucağım
Ağabeyin bir gün dağdan döner
Giden gelmez, geri dönmez
Bilmiyor musun yavrucağım
Sen üzülme, sıra bende
Gideceğim yavrucağım
Bulvara dökülen bildiriler
Harcanan bunca emek, bunca değer
Fokurdayan metal potası
İşleyen rotatifler
Cesetleri iğnelemek gibi birseydir
Ve zaman usulca göz kırpıp telaşına
Homurdanarak çekip gitmiştir
Yani bu
Aşağılık bir dramdır artık
Çünkü jarjuruna
Boş kovanları dolduran adam
En azından kendinden utanmalıdır
Yani yetsin diyorum
Şarkılarınızı dağlarıma sürün diyorum
Uzatın ellerinizi diyorum
Uzatın tanışalım
HELALLAŞALIM....
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz