Hiçbir şey "KEŞKE" demek kadar acı vermiyor insana...
1 sayfadaki 1 sayfası
Hiçbir şey "KEŞKE" demek kadar acı vermiyor insana...
Uzak bir şehirdi, kendine bile uzak... Sanki bütün yakınlıklar başka diyarlara göçmüş ve bütün uzaklıklar kente bırakılmıştı. Kalesi yalnızlık abidesi gibi dururdu koynunda. Ortasından geçen nehir şehri ikiye bölse de şehrin iki yakası kendi yalnızlığını yaşardı ve sanki iki farklı şehir gibi birbirine uzaktı. İşte hikâye bu şehirde yaşandı.
Kalabalık meydanlar, koşuşturan insanlar ve o insanlar arasında fark edilmeyi hak edenler ya da etmeyeler. Genç adam yaşadığı aşk acısını yeni yeni küllendirmeye başlamıştı. Uzun zaman olmuştu gerçi. Her sabah yatağından kalkar önce yüzünü yıkar sonra bir sigara yakar ve daha açılmamış ciğerine dumanı çekerdi. Ortalık birden dumanlanır ve ardı arkası kesilmeyen öksürükle boğulurdu genç adam. Sonra bir çay içer kendine gelir üzerine aylardır yıkamadığı takım elbisesini giyer yola koyulurdu. Her gün bu rutinleri sanki yaşamak zorundaymış gibi yaşardı…
Genç adam yatağından doğruldu o gün, ayağa kalktı ve yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Önce aynaya baktı, sakalları epey uzamıştı. Artık aynada kendini tanıyamıyordu. O kadar değişmişti ki. Oysa birkaç yıl evvel ne kadar da mutlu bir hayatı vardı. Her şey o kadar güzeldi ki…
Mutlu hayatında bir şeylerin eksikliğini hissetmeye başlamıştı. Onunda beğenilmeye, sevilmeye, başını omzuna koyabileceği bir bedene, beraber gülüp beraber ağlayacağı insanoğlunun ilk var olduğundan beri hayatı onla paylaşacak birine ihtiyacı olduğunu fark etti. Sonra kalabalıklar içinde onca kadın arasından birine öyle bir çarpıldı ki; İş yerine yeni gelmişti genç kız. Tanışmamışlardı ya da tanışamamışlardı. Onu ilk fark ettiğinde iç dünyasının en karanlık taraflarını aydınlattığına inanmaya başladı. Bu yüzden onu bir yıldıza benzetiyordu. Ne bir sokak lambası ne bir ateş alevi ne de bir deniz feneriydi. Hayır, yıldızdı kız onun için. Çünkü sokak lambası sabah söner, ateş küllenir, deniz feneri sadece denizi aydınlatabilirdi. Yıldız o kadar uzaktı ki genç adama; uzaklığı ürkütüyordu onu. Çünkü ona erişebilmenin imkânsızlıkların toplamı kendisininse kör kuyuların çaresiz sakini olduğunu düşünüyordu. Evet, artık mutlu bir hayatı yoktu. Onca yıldır aklına bile gelmeyen yalnızlığı ilk kez bu kadar yıpratıyor ve en savunmasız yanlarına ağır darbeler indiriyordu. Kör kuyuların yalnız sakiniydi artık.
Kuyuydu bu; karanlık derin ve merdivensizdi. Işık süzmeleri bir yere kadar aydınlatıyordu. Yetmiyordu derin ve karanlıktı.
Kuyuydu bu; geceden geceye sarılabiliyordu yıldızının yakamozuna. aynası oluyordu. Derinden ağlarken gülüyordu yüzüne onun.
Bir el bekliyordu sadece bir el. Bazen bedenin ağırlığını hissediyordu ruhu, gitmek istiyordu. Ama yazısı yazılmıştı alnına ve bırakıp gitmek olmazdı bedeni kurda kuşa. Dört mevsim; hazanda, kışta, yazda, baharda hep bakardı gökyüzüne. Zaman cellât gibi keserken günlerin başını, kan damlardı onun yüreğine.
Tanıştılar sonunda. Her gün öğle yemeklerini birlikte yediler. İş çıkışı gezmeye başladılar. Ama konuşmuyordu genç adam, konuşamıyordu. İçini dökemiyordu ona. Kulakları diline bu kadar yakınken ‘seni seviyorum’ diyemiyordu. Konuşamadı da hiçbir zaman.
Yine bir sabah işyerine geldiğinde göremedi onu. Geç kaldı zannetti, gelir diye düşündü. Ama vakit geçiyor o gelmiyordu. Dayanamayıp sordu birilerine.
-‘Biliyor musunuz, Gül hanım nerede ?’
- ‘Ha o mu unuttuk söylemeyi sana ayrılmış işten, nedenini söylemedi. Sabah erkenden gelip vedalaştı herkesle. Sen i göremeyince de kâğıda bir şeyler yazıp çekmecene koydu’.
Genç adam telaşlı bir şekilde çekmeceyi açtı. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Kâğıdı buldu, açıp okumaya başladı. Neden sonra gözleri doldu, tutamadı ağladı. Kâğıtta ne mi yazıyordu?
‘Seni çok sevdim. Ama yaptığım onca şirinliğe rağmen göremedin sevgimi. Anlayamadın ya da. O kadar çok bekledim ki senden ruhumu okşayacak birkaç kelime söylemeni. Olmadı. Ne ben söyleyebildim sana aşkımı, ne de sen anlayabildin. Bütün bunlar acı vermeye başladı artık. Senle bu kadar iç içeyken sensizliği yaşamayı götürmedi yüreğim. Ayrılmaya karar verdim. Kaç kez söylemeyi denedim ama söyleyemedim.
İşte şimdi söylüyorum. SENİ ÇOK SEVİYORUM. Ama KEŞKE yüzüne söyleyebilseydim.
Genç adam kâğıdı okuduktan sonra altına kocaman harflerle keşke ben yapabilseydim yazdı.
Genç adam aynada kendini iyice süzdü. Sonra odaya geçip bir sigara yaktı. ve öksürükten boğularak keşke dedi, keşke yapabilseydik.
Çünkü hiçbir şey keşke demek kadar acı vermiyor insana...
ALINTIDIR
Kalabalık meydanlar, koşuşturan insanlar ve o insanlar arasında fark edilmeyi hak edenler ya da etmeyeler. Genç adam yaşadığı aşk acısını yeni yeni küllendirmeye başlamıştı. Uzun zaman olmuştu gerçi. Her sabah yatağından kalkar önce yüzünü yıkar sonra bir sigara yakar ve daha açılmamış ciğerine dumanı çekerdi. Ortalık birden dumanlanır ve ardı arkası kesilmeyen öksürükle boğulurdu genç adam. Sonra bir çay içer kendine gelir üzerine aylardır yıkamadığı takım elbisesini giyer yola koyulurdu. Her gün bu rutinleri sanki yaşamak zorundaymış gibi yaşardı…
Genç adam yatağından doğruldu o gün, ayağa kalktı ve yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Önce aynaya baktı, sakalları epey uzamıştı. Artık aynada kendini tanıyamıyordu. O kadar değişmişti ki. Oysa birkaç yıl evvel ne kadar da mutlu bir hayatı vardı. Her şey o kadar güzeldi ki…
Mutlu hayatında bir şeylerin eksikliğini hissetmeye başlamıştı. Onunda beğenilmeye, sevilmeye, başını omzuna koyabileceği bir bedene, beraber gülüp beraber ağlayacağı insanoğlunun ilk var olduğundan beri hayatı onla paylaşacak birine ihtiyacı olduğunu fark etti. Sonra kalabalıklar içinde onca kadın arasından birine öyle bir çarpıldı ki; İş yerine yeni gelmişti genç kız. Tanışmamışlardı ya da tanışamamışlardı. Onu ilk fark ettiğinde iç dünyasının en karanlık taraflarını aydınlattığına inanmaya başladı. Bu yüzden onu bir yıldıza benzetiyordu. Ne bir sokak lambası ne bir ateş alevi ne de bir deniz feneriydi. Hayır, yıldızdı kız onun için. Çünkü sokak lambası sabah söner, ateş küllenir, deniz feneri sadece denizi aydınlatabilirdi. Yıldız o kadar uzaktı ki genç adama; uzaklığı ürkütüyordu onu. Çünkü ona erişebilmenin imkânsızlıkların toplamı kendisininse kör kuyuların çaresiz sakini olduğunu düşünüyordu. Evet, artık mutlu bir hayatı yoktu. Onca yıldır aklına bile gelmeyen yalnızlığı ilk kez bu kadar yıpratıyor ve en savunmasız yanlarına ağır darbeler indiriyordu. Kör kuyuların yalnız sakiniydi artık.
Kuyuydu bu; karanlık derin ve merdivensizdi. Işık süzmeleri bir yere kadar aydınlatıyordu. Yetmiyordu derin ve karanlıktı.
Kuyuydu bu; geceden geceye sarılabiliyordu yıldızının yakamozuna. aynası oluyordu. Derinden ağlarken gülüyordu yüzüne onun.
Bir el bekliyordu sadece bir el. Bazen bedenin ağırlığını hissediyordu ruhu, gitmek istiyordu. Ama yazısı yazılmıştı alnına ve bırakıp gitmek olmazdı bedeni kurda kuşa. Dört mevsim; hazanda, kışta, yazda, baharda hep bakardı gökyüzüne. Zaman cellât gibi keserken günlerin başını, kan damlardı onun yüreğine.
Tanıştılar sonunda. Her gün öğle yemeklerini birlikte yediler. İş çıkışı gezmeye başladılar. Ama konuşmuyordu genç adam, konuşamıyordu. İçini dökemiyordu ona. Kulakları diline bu kadar yakınken ‘seni seviyorum’ diyemiyordu. Konuşamadı da hiçbir zaman.
Yine bir sabah işyerine geldiğinde göremedi onu. Geç kaldı zannetti, gelir diye düşündü. Ama vakit geçiyor o gelmiyordu. Dayanamayıp sordu birilerine.
-‘Biliyor musunuz, Gül hanım nerede ?’
- ‘Ha o mu unuttuk söylemeyi sana ayrılmış işten, nedenini söylemedi. Sabah erkenden gelip vedalaştı herkesle. Sen i göremeyince de kâğıda bir şeyler yazıp çekmecene koydu’.
Genç adam telaşlı bir şekilde çekmeceyi açtı. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Kâğıdı buldu, açıp okumaya başladı. Neden sonra gözleri doldu, tutamadı ağladı. Kâğıtta ne mi yazıyordu?
‘Seni çok sevdim. Ama yaptığım onca şirinliğe rağmen göremedin sevgimi. Anlayamadın ya da. O kadar çok bekledim ki senden ruhumu okşayacak birkaç kelime söylemeni. Olmadı. Ne ben söyleyebildim sana aşkımı, ne de sen anlayabildin. Bütün bunlar acı vermeye başladı artık. Senle bu kadar iç içeyken sensizliği yaşamayı götürmedi yüreğim. Ayrılmaya karar verdim. Kaç kez söylemeyi denedim ama söyleyemedim.
İşte şimdi söylüyorum. SENİ ÇOK SEVİYORUM. Ama KEŞKE yüzüne söyleyebilseydim.
Genç adam kâğıdı okuduktan sonra altına kocaman harflerle keşke ben yapabilseydim yazdı.
Genç adam aynada kendini iyice süzdü. Sonra odaya geçip bir sigara yaktı. ve öksürükten boğularak keşke dedi, keşke yapabilseydik.
Çünkü hiçbir şey keşke demek kadar acı vermiyor insana...
ALINTIDIR
papatyaa- мσ∂єяαтöя
- Mesaj Sayısı : 899
Yaş : 33
Nerden ? : Ankara....
Sınıfım ? : Gazi Üniversitesi
İtibar Gücü : 46
Puanlama : 67898
Kayıt tarihi : 05/10/07
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz